Öykü - Q Bar'da Bir Akşam - Bölüm 1

in #edebiyat5 years ago (edited)

image.png

Beyaz kasketli adam karanlık arka sokaktaki Q Bar’ın kapısından girdi. İçerisi de dışarıdan daha az karanlık değildi. Güçlükle duyulabilen caz müziği eşliğinde dikkatli adımlarla bara ilerledi. Yan duvardaki alev biçimli neonun ışığında barın önünde tek başına oturan kadının siluetini gördü. Nar kırmızısı bir ruj sürmüş olan kadının yanındaki tabureye oturdu. Barda kadından ve kitap okuyan barmenden başka kimse yoktu.

Kadına dönüp “Buraya yıllar önce gelmiştim. Hiç değişmemiş” dedi.

Kadın adamın izin istemeden yanına oturmasını ve teklifsiz bir biçimde konuşmaya başlamasını garipsemişti. Önündeki bol buzlu viskiden bir yudum aldı, çantasında ince bir sigara çıkarıp yaktı. Ardından adama dönüp “Sigara sizin için sorun olur mu?” diye sordu.

Adam ‘hayır’ anlamında başını salladı ve içki siparişini verdi. Barmen elindeki kitabı kenara koyup beyaz kasketli adamın içkisini hazırlamaya başladı. Adam “Burasının böyle karanlık olması iyi” diye mırıldandı.
Kadının karanlıkta belli belirsiz seçilen yüzünde uzun kirpikleri dikkat çekiyordu. Derin nefesler çektiği sigarasının ucundaki köz alacakaranlığın içinde parıldadı. Bedenini bir şey söylemeye hazırlanıyormuş gibi dikleştirdi, ancak sonra vazgeçti.

Barmen adam için hazırladığı içki bardağını önüne koydu ve kitabına geri döndü.

“Üniversitede okurken ev arkadaşım bu barda ona anlamlı sözler sarf ettiğimi söylemişti. O sözleri söylerken sarhoş olduğum için hiçbirini hatırlamıyordum” dedi adam.

Kadın “Arkadaşınıza sormadınız mı?” diye sordu.

“Sordum ama ‘anlamlı sözler’ nakaratını tekrarlamak dışında bir şey söylemedi.”

Kadın bu sözler üzerine yorum yapmadı.

“Eskiden geceye büyük anlamlar yüklerdim. Neden bilmiyorum. ‘Gece siyah kanatlarıyla bizleri örtüyor’ türünden şairane laflar bile ederdim. Geceleyin dışarıya çıkmayı hâlâ da severim. Karanlıkta sanki utanılacak bir şeyimiz yokmuş gibi oluyor.”

Adamın tuhaf sözleri kadının ilgisini çekmişti. “Neden utanacakmışsınız?” diye sordu.

“Bazıları öyle utangaç olur. Çocukluklarında tırnaklarını yiyenler, tikleriyle dalga geçilenler. Gece olunca bunların önemi kalmıyormuş gibi oluyor.”

Kadın “Bana bunları neden anlatıyorsunuz?” diye sordu. Ona göre bu türden mahrem şeyler yabancılara anlatılmamalıydı.

Adam içkisinden bir yudum aldı. “Bazı şeyleri yakınlarına anlatamazsın çünkü göstermek istediğin insan olmadığını anlayabilirler. İçkiliyken hiç tanımadığın birine anlatmak en iyisi. Ertesi gün büyük ihtimalle unutulmuş olur.”

“Ben kolay unutmam. Ona göre anlatın ne anlatacaksanız.”

“Geceye anlamlar yüklüyorum çünkü geceleyin yaşadığım hayali ve gerçek mutluluklar var.”

“Yazar filan mısınız? Değişik bir sohbet anlayışınız var.”

“Pek çok başka şey gibi yazar olmayı da hayal ettim. Hatta hayali röportajlar bile verdim. Hareketli bir hayatım oldu. Bir ara hafıza kaybı yaşadım. Gerçeklerle hayalleri biraz da isteyerek birbirine karıştırıyorum.”

“Ne iş yapıyorsunuz?”

“Uzun yıllar dış ticaretle uğraştım ama şimdi emekli gibiyim. Kendimi onarmaya, ruhumdaki çatlakları sıvamaya çalışıyorum. İsmim Mahir bu arada.”

“Eylem. Rus konsolosluğunda çevirmenlik yapıyorum” dedi kadın.

“Dış ticaret işine 1991 yılında Rusya’dan gelen plakları satarak başlamıştım. O zamanlar henüz üniversite öğrencisiydim. Plak işinden bolca para kazandığım için Kavaklıdere’deki barların müdavimi olmuştuk. Gece yarısı evden çıkıp bu bara ya da şu anda kapanmış olan başkalarına giderdik. Yağmurlu gecelerde araba farlarının asfalt üzerinde oluşturduğu ışıkları çok severdim. O zamanlar birçok genç gibi anlaşılmamaktan şikayetçiydim. Şimdilerde iyi ki anlamamışlar diyorum.”

“Neden böyle söylüyorsunuz?”

“Süslü püslü sözlerimin, esip savurmalarımın, etrafa caka satmalarımın hayatta pek de bir karşılığı olmadığını anlayabilirlerdi. Gerçi yirmi yıl önce bu barda Oya Bora ikilisinin Biz Dünyayı Çok Sevdik sarkışını dinlerken hissettiklerim hiç kuşkusuz ki samimiydi. O şarkıya ve beni etkileyen başka şarkı ve şiirlere eklediğim görkemli arka planlar yüzünden kendimi bir aziz gibi hissediyordum.”

“Sanat insanı yüceltir. Bunda sıkıntılı bir taraf göremiyorum” dedi Eylem.

“Hep ben anlattım. Tek taraflı bir konuşma oluyor.”

“Ben böyle iyiyim. Siz devam edin.”

Yuvarlak gözlüklü ve sakallı barmen kitabını kenara bırakıp müziğin sesini bir parça yükseltti. Yegâne müşterileri olan Eylem ve Mahir’in boşalmış bardaklarındaki içkileri tazeledi ve önlerine birer tabak patlamış mısır koydu.

Mahir patlamış mısırlardan birkaç tanesini ağzına attıktan sonra konuşmaya devam etti.

“Bir yandan da diyorum ki bütün bu romantik düşlerin bizlere sızdırıldığı bir başka alem mi var? Belki benim gibilerin o alemlere ihtiyaçları vardır.”

Eylem Mahir’in saçmalamaya başladığını düşünüyordu. “Henüz bizimkini bile anlayamamışken başka alemler de nereden çıktı şimdi?” dedi.

“İnsan bazen kendi zihninin tuzağına düşüyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu çok da kestiremiyorum. Hayatta takip ettiğim prensiplerim, hedeflerim olamadı. Oradan oraya savrulup durdum. Bereket iş hayatında şansım yaver gitti de maddi güçlük geçmedim. Yoksa sokak köşelerinde dilenen şarapçılardan biri olmam işten bile değildi. Çünkü bütün bu romantik hayaller herkesin harcı değildir. Belki de bu yüzden o kadar ilgi görüyorlar.”

“Bence mesele olmayan meseleleri dert ediniyorsunuz.”

“Kendimi önemli görmek için başka çarem yoktur belki de. Tabii her zaman böyle değildi. Rusya’dan getirdiğim rock plaklarını sattığım sıralarda Selin adında bir sevgilim vardı. İnsan kendisini bir başkasının aynasında gördüğünde daha iyi hissedebilir. Benim için şarkılar söylerken bambaşka bir adama dönüşüyordum. Çok uzun sürmedi, eski bir sevgilisi mi ne varmış. Üzerinden uzun zaman geçti, yıllar sonra bunu hatırlamak bile başlı başına bir zavallılık göstergesi. Kendimi fazlaca acındırdım, benim yaşımda bir adama yakışmıyor, ne olur kusura bakmayın.”

Eylem Mahir’in sözlerinde samimi olduğundan emin değildi, yine de dinledikçe ona sempati duymaya başlamıştı. “Boş verin bunları, sağlığınıza içelim” diyerek kadehini kaldırdı. Eylem’in içinde viski bulunan bardağıyla Ekrem’in cin fizzle dolu bardağı havada tokuştu ve çıkan ‘çınn’ sesi bir an çalan caz müziğinin sesini bastırdı.

“Siz hiç anlatmıyorsunuz, bence adaletsizlik oluyor” dedi Mahir.

“Bu mahallede oturuyorum. Bazı Pazartesi akşamları böyle buraya gelirim. Bu akşam benimle ilgili görünmese de mekânın sahibi ve barmeni Ekrem eski dostumdur. O da sizin gibi kitaplara meraklı, demek ki bu akşam kendisini okuduğu kitaba tümüyle kaptırmış. Hayatta karşıma hep kafası karışık erkekler çıktı. Belki kendine güvenen erkeklerden hoşlanmıyorumdur. İlişkilerin çoğu kez gelip geçici oldu. Okul arkadaşlarımın lise çağında çocukları varken burada yeni tanıştığım bir adama hayatımdan söz ediyorum.”

Görsel Kaynağı: https://unsplash.com/photos/X4qeFe4vzwc

Sort:  

İkinci bölümde nasıl bir sürpriz gelebilir diye biraz düşündüm; ama nafile. Aniden bilim kurguya muhteşem bir şekilde dönüşecek bir öykü mü, yoksa bu kez bilim kurgu içermeyen bir öykü mü geliyor, kestiremedim. Merakla bekliyorum sonraki bölümü. :)

Bilimkurguya dönüştürmek üzere yola çıkmıştım. Karakterler ajan olacaktı ve iş uzaylılara bağlanacaktı. Ama baktım ki zorlama olacak ana akım edebiyat çerçevesinde kaldım. Olaylardan ziyade durumları, ruh hallerini anlatan bir öykü oldu.

Böylesi de çok güzel olmuş. Psikolojik analizler çok başarılı. Tebrik ederim. :)

Bazı şeyleri yakınlarına anlatamazsın

bazen tıpkı Mahir gibi tanımadığın birinin yanına oturup her şeyi anlatmak istersin..

güzel bir başlangıç oldu, devamını okumaya gidiyorum :)