Parklarda Kediler Gibi
Bugün kendime beş dakika ayırdım. Sokağa çıktım, öğleden sonraydı. Adımlarıma kulak verdim, bir ağaçlık alan geldim ve oturdum. Yanımda iki kitap vardı. Yeni tanıştığım, genç bir şairin önerisiyle seçtiğim kitaplar…
Son günler; stres, tasa ve kasvet yoğunlukluydu. Bir ağacın altında oturup şiir okumak hiç olmadığı kadar iyi geldi. Zamanın geçtiğini düşünmemek istedim. Zamana sıkışıp kalmanın yorgunluğu vardı üzerimde zaten. Biraz olsun kendimi dinledim. Şimdi daha iyiyim. Doğada geçirdiğim beş dakika bile olsa faydasını hep görmüşümdür. Huzurla birlikte ilham ve üretme hevesi de veriyor doğa. Bir ağacın dokusu, kokusu, gölgesi, yaprak hışırtısı nasıl olur da insana yaratma isteği aşılar anlamıyorum. Ama var bir şey. Yoksa parklara sığınmazdı umutsuz insanlar.
Bilakis yaşlıların ve çocukların gidebildiği parklarda sessiz beş dakika geçirmenizi öneririm. Sevdiğiniz birini ya da bir kitabı alın yanınıza. Yeşile bakın, maviye bakın, kendi içinize bakın ara sıra badem atarak ağzınıza. Şehrin sesini duymazdan gelin… Böylesi anne kucağı gibi huzurlu.
dallar çiçeklendi, leylekler geldi… Yine de akşamlar soğuk. Dikkat etmek gerek, bir hırka, bir şal eksik olmasın yanınızdan. Sizde sırt çantasından vazgeçemeyenlerden misiniz? Yanınızda taşımayı sevdiğiniz bir kitap vardır öyleyse. Bazen okumak için değil de yanımda olması için sırt çantamdan çıkarmıyorum bir kitabı. Varlığıyla size güven veren bir nesne var mı? Benim için bu nesne eski bir kitap. Okumaktan ziyade kokluyorum bu kitabı. 60 yıllık hikâyesini anlatabilseydi, çok iyi arkadaş olurduk bu kesin. Ya da bana öğüt veren bir büyüğüm olurdu. Arasında çiçekler kurutmak yerine elini öperdim o zaman. Eski eşyaya saygı duymamın sebebini anlatmıştım. Ama bu kitap başka. Benim için tanımadığım bir dedemden kalmış hatıra gibi. Şiirlerin her satırında farklı bir yaşanmışlığa ait git gide fısıltıya dönüşen bir ses var. Bu seslerden biri de benimki olacak. 2060 ‘ın baharında bir erik ağacının gölgesinde belki de bu kitap, Havaya Çizilen Dünya, yeniden okunacak…
İlginç bir olaydan bahsedeyim, resimdeki kitap, kütüphaneden aldığım bir kitap. Kitabın cildi yapılırken ilk sayfa ve kapak biribirine yapıştırılır bilirsiniz. Eski kitaplarda böyledir. Bu kitabın ilk sayfası kapaktan biraz ayrıydı. Merakımdan yapıştırılmış sayfayı özenle kaldırıp cildin içini yokladım. İçinde yazılı bir kâğıt vardı. Nasıl heyecanlandım, not sanarak okudum. Hayır, değildi… Muhtemelen eski bir defterdeki ders notlarıydı. Dörtte bir sayfa kadar bu kâğıtta yazılanlar okunmuyordu bile. Galiba cilt yapılırken içinde unutulmuş. Tamam dedim, ben birkaç satır yazarım o zaman. Madem cildi bozduk bir kere, bulan kişi sevinsin. İçtenlikle o an düşündüklerimi yazdım. Yine intihar arzusu dolu bir yazı oldu. Dedim ki, sevindirici olmadı bu, sakın tasa etmesin bulan? Yine de koydum yazıyı. Çünkü bu duyguların ortak olduğunu gördüm. Sizinle aynı hisleri, belki de en kötü tecrübeleri yaşamış insanlar olduğunu bilmek iyi hissetmenizi sağlıyor. Bunu düşünerek kasvetli notumu yerleştirdim ve cildi yeniden yapıştırdım.