YEDİ GÖLLERDE BİR GÜN
Adana’dan büyük bir heyecanla Batı Karadeniz’e, doğru bir Ağustos akşamı yola çıktığımızda Karadeniz’ in güzelliklerini tahmin ediyorduk. Daha Karadeniz’ e ulaşmadan içimizi derin bir huzur kaplamıştı. Gezimizin ikinci günü sabah Bolu’dan Yedi Göllere doğru yola koyulduğumuzda üzerimizde hoş bir yorgunluk vardı tam anlamı ile oksijen çarpmıştı.
Bu arada, şehir merkezinde yer alan Soylu otelin, güler yüzlü personellerine, teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Özellikle servis personeli, Hüseyin Bey, gecenin geç saatlerine kadar çay kahve servisini kapatmayarak, Bolu’nun serin gecesinde dostlarla sıcak çay eşliğinde keyifli sohbetler yapıp hoşça vakit geçirmemiz için çalıştı. Serin gecede sıcak çay ve Hüseyin Bey’ in güler yüzü içimizi ısıttı.
Sabah Yedi göllere doğru yola çıktık, yolculuk neredeyse bir saati geçti, kimi zaman yokuş çıkan otobüste arkaya doğru kayarken, inişe geçtiğimizde bir ağaç denizinde yüzüyormuş hissine kapılarak, zamanın farkına bile varmadık. Tur rehberimiz Ali Bey, “Daha bir şey görmediniz, biraz sonra cennette huri olacaksınız” dedikçe merak artarak, atmosferin güzelliğine kendimizi teslim ettik.
İlk durak Kapan kaya seyir tepesi, merdivenleri çıkmak biraz zor olsa da tepeye ulaştığımızda dünyanın en büyük ressamının yaptığı kusursuz bir manzara ile baş başaydık.
Önünüzde mavi bir boncuk gibi Büyük göl, gür ağaçların arasından yeryüzüne ulaşmaya çalışan güneş ışınları, yaprakların rengini alarak Büyük göle, bir ışık seli gibi akıyor. Elimize kahvelerimizi alıp, fotoğraf makinasını kapatıp, bu şahane eseri doya doya seyre daldık. Bu güzelliğin sadece belli bir bölümünü çekmek birazcık içimizi burksa da, günün tadını çıkarmaya kararlıydık.
Büyük gölün çevresinde fotoğraf molası ve yürüyüşten sonra kuzeye doğru yol alarak Serin göle ulaştık. Burası Yedi göller değil harikalar diyarı!
Çimenler, çimenlerin üzerine dökülen yapraklar adeta bir halı gibi kaplamış Serin gölün etrafını, ağaçlar gür dallarını gölün üzerine doğru uzatarak, annenin yavrusunu koruduğu gibi korumaya almış Serin gölü. Dünyanın en yumuşak halısında yürüyormuş gibi yumuşacık yaprakların ve çimlerin üzerinde keyif ile yürürken zaman zaman çamura battık bunlarda tatlı sürprizler.
Gölün biraz yukarısında yer alan şelaleye, ulaşmak için çok dikkatli yürümek gerekiyor, hem yokuş hem de yol yapraklarla kaplı olduğu için kayıp, düşme riski var. Şelalenin önünde anı fotoğrafları çektirip, elimizi yüzümüzü buz gibi su ile yıkayıp, rüya mı yoksa gerçek mi diye bir kontrol etmek istedik, gerçek olduğunu anlayınca dilek çeşmesinde su içip dilek dilemek için grup arasında bir yarış başladı. Tek dileğimiz vardı bu güzellikler sonsuza dek bozulmasın.
Günün sonuna doğru, acıktığımızı düşünen tur şirketimiz sucuk ekmek, yapmak için ateşi yakmış, salata hazırlamış, yollarımıza yapraklar saçmış bizi bekliyor, hatta çay bile yapmışlar:)
Mavi, yeşil, sarı ve turkuazın birleşiminden oluşan bir renk cümbüşünün içerisinde kuş sesi ve yaprak hışırtısı duyarak oksijenden baş dönmesi yaşanan. Bir gün sonunda, bu rüyayı beynimize mıhlayıp Zonguldak’ a doğru yola çıktığımızda, nerede ise her kes gözlerini kapatmış, yüzlerinde tatlı bir tebessüm ile uyumaya başlamıştı.