Hangisi GOAT? Jordan mı Lebron mu?

in #steempress7 years ago



Sporun her alanı rekabetten geçmekte. Şimdiye kadar sayısız çekişmeli maç yaşadık. Bir çoğunun etkisi, o sporun ilerleyen tarihinde büyük etki bıraktı. Sporcular ve takımlar bıraktığı izlerle hep hatırlandı, taklit edildi, geliştirildi.

G.O.A.T. kavramı son günlerde epey kulağımıza çalınmaya başlandı. Bunun nedeni ise LeBron James. 2003 yılından beri NBA'i öyle ya da böyle domine edip, sonunda en büyük kıyaslama limitine erişti diyebiliriz.

Jordan mı büyük, LBJ mi?

Hemen hemen herkes, hele ki 2018 sezonu itibariyle iyiden iyiye bu karşılaştırmayı konuşur oldu. Mevzu şu ki, LBJ 2018 sezonunda gerçekten mükemmel bir performans sergiledi ve bunun neticesinde de insanlar arasında bu soru epey telaffuz edilmeye başladı.

NBA dediğimiz büyük salonda, istatistikler her yerde olduğundan daha önemlidir. Bu bir gerçek. Rotasyonların, oyun programlarının, maçların trafikleri istatistikler üzerinden yapılır. Oyuncuların bir çoğunun karşılaştırmaları bile. Ancak burada istatistiğe değil, biraz daha mentaliteye yöneleceğim.

Bu yazıda asıl olarak şut yüzdesinin, triple-double miktarının oranına değil, bir oyuncunun alabileceği sorumluluk seviyesini, liderlik vasıflarını ve bunu takımına ya da rakibine gösterebilmesini ve ne kadar özverili olması gerektiğini anlatacağım. Zira maçı kazandıran faktörlerin bunlar olduğunu düşünmekteyim.


Bir tarafta oynadığı tüm finalleri kazanmış, basketbol tarihinin en büyüğü olarak kabul edilen, tüm hareketleri taklit edilmeye ve anlaşılmaya çalışılan bir adam var. Michael Jordan.

Diğer tarafta draft edildiği 2003 sezonundan beri her hareketi ayrı sansasyon yaratan, son 8 yıldır final serisi oynayan ancak bir türlü 3 yüzükten fazlasını elde edemeyen Lebron James.

Özellikle son sezon nedeniyle bu GOAT tartışması iyice alevlenmiş durumda. Kitleler ise epey bölünmüş vaziyette. Kimi kitle asla ve asla Lebron'un Jordan'ı geçemeyeceğini söylüyor. Kimileri ise Lebron'un çok daha iyi bir oyuncu olduğunu ve Jordan'ı çoktan bitirdiğini söylüyor. Kimilerine göre Lebron 2. sırayı bile hak etmemekte.

Hal böyle olunca, insan ister istemez şu soruyu merak ediyor. "En iyi olmak için ne gerekiyor?"

Yukarıda da yazdığım gibi, bu yazıda konumuz istatistik ya da egale edilen, tarihe yazılan rekorlar değil. 2002 Dünya Kupası'nda Kore'ye attığı gol Hakan Şükür'ü nasıl dünyanın en iyi futbolcusu yapmıyorsa, kırılan rekorların da bir basketbolcuyu en iyi yaptığını düşünmüyorum. Benim için amaç ve sonuç vardır. Bu kadar zorlu sonuca ulaşabilen yalnızca bir tek basketbolcu görmekteyim, Jordan.

Bireysel yetenek her oyuncuda farklı ölçüde tanımlanmış durumda. Çok değil, 5-6 yıl önce Curry değil, Ray Allen konuşmaktaydık. Ya da, yıllarca Dr. J konuşup sonradan Carter konuşmaya başladık. Iverson yaptığı mükemmel crossoverlar ve top hakimiyetiyle bizi kendine aşık ettikten sonra Kyrie ile tanıştık, onu ayrı bir yere koyduk. Bireysel yetenekler bir yere kadar ağır basıyor. Buna iyi savunma yapabilmek, iyi şut atabilmek, pozisyon yaratabilmek de dahil. Ancak bir takımı sırtına alıp hedefe ulaşmak? Yüzüğü takmak?

Burda bu tartışmanın noktalandığını düşünüyorum işte.

Jordan'ın ilk three-peat başarısını hatırlayın. Öncesinde aç, rekabetçi ve kolejden yeni gelmiş bir çocuk izliyorduk. 6 şampiyonluk sahibi Bulls, tam anlamıyla bir takım idi. 89 yılından itibaren Phil ve Jordan tarihin en büyüğü sıfatına yakışır bir şeyi inşa etme çabasındaydı. Sadece Scottie Pippen ve Jordan'ın diyaloglarını, paylaşımlarını incelemek bile bunu anlamak için yeterli. Bulls, mükemmel mühendisleriyle koca bir bina inşa etti.


Yanlış anlaşılmak istememek için not düşmek isterim. Bu bina kesinlikle mükemmel oyuncular, bol sıfırlı çekler ile inşa edilen bir yapı değildi. Phil Jackson'ın takıma uyguladığı Zen öğretiliği, Jordan'ın oyunu, kendini, takım arkadaşlarını yönlendirmesi, yönetmesi ve onlara kattıkları neticesinde ortaya çıkmış tam bir bromance örneği aslında. Baktığımız zaman mevzu bu kadar duygusal.

Diğer tarafta ise Lebron. 2007 yılında rezalet bir kadroyu finallere taşıyabilme başarısını göstermesinin akabinde, 2011 yılına kadar final göremedi. 2011 yılında Rose'un sakatlığı neticesinde konferans yarı finallerinde Chicago'yu ciddi anlamda zorlanarak eleyen Miami. Evet, o Miami. Bosh, Wade ve Lebron Miami'si. 2011 finallerinde yüksek ateşle sahaya Çıkan Nowitzki'nin gazabına uğrayan Miami.


Tüm bahisler tarafından sezon başından banko gösterilen o Miami, sezonu beklendiği gibi bitiremedi. Büyük bir şampiyonluğun peşinden gidip Cavs'ı hayal kırıklığına uğrattığını düşünen kızgın taraftarlar da vardı, Lebron'un artık yüzüğü alması gerektiğini düşünen ve bunun için ona gerekli ortamın yaratılmadığını savunanlar da. Ve Lebron yılmadan çabalayıp hemen sonraki iki yılı şampiyonluk ile bitirdi. 2014 yılında ise Spurs tarafından büyük bir hezimete uğratıldı, hemen akabinde ise yeniden "eve dönüyorum" reklamlarıyla Cleveland yolunu tuttu. Bu arada geçen pazarlıkları ve vaadleri bilmek mümkün değil ancak Lebron'un artık ne kadar büyük bir marka haline geldiğini ve potansiyelini fark eden Cavs hissedarlarının çok fazla fedakarlık yaptığını düşünmemek elde değil.

Sonraki 4 sezonu biliyoruz. Golden State canavarının ortaya çıkışı ve NBA'i hiç olmadığı hale getirmesi. 2016 yılında geriye düşen takımı neredeyse tek başına sırtlayan Kyrie Irving. Muhtemelen Lebron'un egosuna yenik düşüp Celtics yolunu tutan Kyrie Irving.

Hal böyle olunca artık insanın tekrar tekrar düşünesi geliyor. Bir yanda süperstarlarla oynayan ancak bir türlü başarıya ulaşamayan "Kral", diğer yanda ufacık yardımlarla koca bir bina inşa eden Mike. Michael bunun o kadar farkındaydı ki, emeklilik nedeni Phil Jackson ve Scottie'nin takımdan ayrılıyor oluşuydu. Emekli olduktan sonra bir gazetecinin kendisine "Acaba Phil Jackson takıma dönse ancak Scottie oynamasa oynar mıydınız?" sorusuna "kesinlikle oynamazdım" cevabını veriyor.


Free Agent haline gelmiş ve Cavs ile yoluna devam edeceğine zerre kadar inanmadığım Lebron bence bunu anlayamadı. En başından itibaren kendi kalesini oluşturup, tüm takımını kendi ritmiyle domine edemedi ve sonuç ortada.

Ne diyebiliriz. Belki "kral" bir gün yalnızlıktan sıkılır ve halkın içine karışır. Yaşı epey geçmesine rağmen oynadığı basketbol her geçen gün daha iyiye gidiyor. Belki Lebron daha fazla yüzük sahibi olabilir. Ancak o güne kadar, ben, oyuncuların ortaya koyduğu ve kazandıklarına göre yorum yapmaya devam edeceğim. Zira liste uzun. Kobe, Wilt, Bill Russell... Uzar gider. Belki bir gün...


Posted from my blog with SteemPress : http://nerueger.steempress.net/2018/06/11/hangisi-goat-jordan-mi-lebron-mu/

Sort:  

Congratulations!
As a virtual prize, we gave an average of 100 different upvote.
Thank you for using SteemPress.Net