MARY ASTELL # Part 1
Resim Kaynağı : https://www.bilgiustam.com/mary-astellin-hayati-eserleri/
MARY ASTELL (1666-1731)
Batı dünyasındaki ilk feminist teorisyendir. Görüşleri de ilk liberal feminist yaklaşım olarak nitelendirilebilir.
İngiltere’de doğmuştur. Babası bir kömür tüccarıdır ve babasını 12 yaşında kaybetmiştir. Bu durum 17.yüzyılda finansal olarak desteğini kaybetmek anlamına geliyordu çünkü kadınlar çalışma hayatında yer almıyorlardı. Babasını kaybettikten sonra depresyona girmiş ve küçük yaşlarda şiire yönelmiştir.
O dönemde kadınların sadece zengin koca ile evlilik üzerine bir hayat planlarını olmasını eleştirmiştir. Kendini misyoner olarak tanımlamış ve kadınların bu bakış açısından çıkması için bir takım çalışmalar yapmıştır.
Kadınlar zeki ruhlara sahipse neden iş hayatından uzaklaştırıyorsunuz eleştirisi yöneltmiş ve toplumda kadınlar aptal düşüncesi varsa, bunun sebebinin kadınların doğası değil yetiştirilme ve eğitimden kaynaklı olduğunu savunmuştur. Kadınların doğuştan sahip oldukları zeka ve kapasiteyi kullanabilecek şekilde yetiştirilmediğini, erkeklerin ise doğuştan itibaren eğitilerek büyütüldüğünü bu düşüncenin bu yüzden oluştuğunu savunuyor. Erkeklerle eşit şartlarda eğitim ve rasyonel birey konusu üzerinde duruyor. “Madem akıl tüm insanlığa ait, liberal rasyonellik kadınlara da verilmelidir.” Akıl ve rasyonelite hem evrensel özellik deyip hem de kadınlar insan değildir noktasına getirmek mümkün değildir. Bu fikirleri 17.yüzyılda doruğa çıkan feminist bakış açılarının bir sonucu aslında.
Aynı zamanda monarşiyi savunuyor. Ancak savunması ve aile ile devlet arasında bir çeşit pararellik görmesi aslında onun feminist düşüncesini oluşturmasını yardımcı oluyor. Devletteki otorite ile ailedeki otoriteyi paralel görüyor. Devlette bir monarch/kral var, evde de bir monarch/koca var. Kralın kararlarını sorgulamıyorsak, evliliğin içerisindede kocanın kararlarını sorgulamamak gerekiyor. Evlendiğiniz zaman kendinize “a monarch for life” seçmiş oluyorsunuz o yüzden evlenmeyin diyor. Burada görüşlerinin biraz radikal feministlere benzediğini görüyoruz. Radikal feministler erkeği kadının doğal düşmanı olarak tanımlar. Kadının hem aşkıyla hemde erkeği memmun etme çerçevesinden çıkması gerektiğini düşünüyorlar. Kadının özgürleşmesi erkekten uzak durmasına bağlı.
Dünyadaki her şeyin kadın tecrübelerinden ve kadın değeri üzerinden yeniden tanımlanması gerektiğini ve eril değerlerin yarattığı her şeyi reddetmek gerektiğini söyler. Evlilik ve aileyi reddetme bakışıda hakimdir.
A Serious Proposal To The Ladies”
“Thoughts on Education” adlı çalışmasında kadınlara kendilerine değer vermeyi öğretmek gerektiğinden bahseder. Değerli ve eşit olduğumuza önce kendimizi sonra erkekleri inandırmamız gerektiğini düşünür.
Londra’da 54 okul açıyor. 1729 a gelindiğinde açtığı okulların sayısı 132ye çıkıyor. Kadınların bu okullarda okumasını, yönetime katılmasını sağlıyor.
Devam edecek…
Var olanı reddetmekle bir yere varılmaz.. Var olanı kabul etmekle de bir yere varılmaz.. bu yüzden okul açmak ve yönetimde söz sahibi olmak en ideal çözümlerden..