Bir kovboy hikâyesi #19 | Bite the Bullet
Son zamanlarda daha az yazdığımı fark ettim. Nedendir bilmiyorum eskisi kadar da dertleşmiyorum sanki kalem ve kağıtlarla.. Belki de yalnız değilimdir bu konuda.
Bir zamanlar her pazar yayınlanan kovboy filmlerini izleyip, heyecanla anlatırdım. Trt 1 o anlamsız boykotu uyguladığından beri internetten izlesem de o keyfi vermedi bana ki son yazımı inanamıyorum ama altı ay önce yazmışım. :/
Neyse ki Trt 2 yayın hayatına tekrar merhaba dedi de o eksikliği doldurdu. :) Hafta içi kıyıda köşede kalmış, ilginç yaşam öykülerinden oluşan filmleri yayınlayıp ekran karşısına çağırırken bizi; pazar sabahları eski saatinde kovboy filmlerini bir bir sıralaması da mutlu ediyor beni.
Orijinal ismi Bite the Bullet olup, dilimize Kurşunu Isır olarak çevrilen, 1975 yapımı ve 6.8 IMDb puanlı film; 483 numaralı o ihtişamlı tren görüntüsüyle başlar. İçinde soylu aileler, gazeteciler, biniciler, atlar ve onların zengin sahiplerini taşıyordur. Western Post gazetesi tam 2.000 $'lık yarışma düzenlemiştir. Günlerce sürecek olan 700 millik bir at yarışıdır bu. Zor şartlarda ilerlenen çöl, dağ, nehir ve uçurumların arasındaki hayli engebeli bu güzergâhı en kısa sürede geçerek bitiş noktasına ulaşan şanslı kişinin kim olacağını merakla bekler halk. Zenginler de seçtikleri ata bahis oynayarak bu yarışa dahil olurlar.
Yarışa dokuz maceraperest katılır. Bir kadın, bir genç, bir Meksikalı, bir zengin, bir yaşlı, bir kovboy, bir İngiliz, bir kumarbaz ve iyiliksever arkadaşı Clayton. Ekibe bakınca aklıma Agatha Christie romanlarındaki kişiler geldi. Birbirlerini tanımayan insanlar bir araya gelir ve teker teker ölmeye başlar. :) Keşke böyle olsaydı. 🤷♀️
Yarışmayı düzenleyenler her atlıya, bir pusula ve en güvenli rotayı gösteren harita verir. İstedikleri yoldan gitmekte serbesttirler; ama belli mesafelerdeki kontrol noktalarına uğramak zorundadırlar. Aksi takdirde diskalifiye olacaklardır. Hem kızgın güneş altındaki tek yiyecek ve su kaynağı da oradadır. Atlar ve kendileri için tuz da bırakılmıştır. Zira tuz kaybından hayatlarını kaybetme tehlikesi vardır. Filmin ortalarında hızla sürülen atlar bembeyaz tuz tabakasıyla kaplanıyordu. Aşırı derecede zor bir yarıştı.
Herkes Kate'in (Candice Bergen) böyle bir yarışmaya neden katıldığını merak eder, özellikle de kadınlar. Yüzlerce mektup gönderip sorarlar. Zira türlü eşkıyanın olduğu, nefes almayı zorlaştıran sıcak havanın ve tepede uçuşan akbabaların arasından gidilecek yol uzun ve tehlikelidir.
Yarış başlar. İlk saatler çok fazla zorluk yaşamasalar da zaman geçtikçe yorgunluklar artar. Önümüzdeki 7 gün boyunca yarışmacılar doğayla, haydutlarla, açlıkla susuzlukla, tükenmeyle ve kendileriyle savaşarak; yavaş yavaş değişime uğrar. İçlerindeki hırslar galip gelerek türlü hinlikler düşünürler.
Film çok yavaş bir tempoyla ilerliyor. Neredeyse hiç diyalog olmadan çorak ve başıboş arazide atlarını sürmelerini izleriz. Kimisi uyanıklık yapıp rota dışına çıkmaya çalışır ve yolu kısaltmak için atını uçurumlara sürer. Fakat bindiği at daha akıllı olduğundan ayak diretir de gitmez, canının kıymetini bilir. :) Kimisi de atıyla beraber dik kayalıklardan yayan şekilde inmeye çalışırken yuvarlanıp düşer. Onların yardımına iyiliksever adamımız Clayton (Gene Hackman) koşar. Ne yazık ki at sakatlanmıştır. Binicisi, acı dolu bakışını görüp ağlayarak sarılır ona. Belki de yapmak zorunda olduğu şeyi biraz sonra yapacağı için suçluluk duygusu ve pişmanlıktır hissettiği. Uzaktan bir silah sesi duyulur, akbabaların kanat sesine karışan..
Yaşlı olan yarışmacı da atıyla nehri geçmeye çalışırken kalp krizi geçirip düşerek oracıkta ölür. Bir başkası ayı saldırısına uğrar ve atıyla birlikte uçurumdan suya atlar. 🤷♀️
Filmin ilk sahnesinden beri diş ağrısı çeken Meksikalının artık takati kalmamıştır. Kırık dişinin apse yapmasından dolayı yanağının şişmesine rağmen atını sürer. Dayanılmaz ağrılarını bastırmak için kullandığı alkollü pamuk da çare olmaz ve ne yazık ki barmen kızın verdiği uyusturucudan aşırı dozda alınca fenalaşıp yığılır.
Yardımına kovboy kadın ve Clayton koşarken, diğer yarışçılar yanlarından geçip gider. İşte filmin isminin bu sahneden alındığını düşündüğüm o an gelir. Kurşunun boş kovanını dişin boyutunda keser ve dişine bir nev'i ilkel kaplama yapar Kate. 'Kurşunu Isır' dediğinde de dişine şapka gibi oturur. Bu sayede biraz ferahlar. Gece boyu da yanında kalırlar.
Sabahleyin genç yarışçıya, atının ateşi olduğunu ve yola çıkmamasını söyler Clayton. Fakat bencilce hareket eden genç bu söze itibar etmez ve atını dört nala sürmeye başlar. Çok geçmeden kötü bir sahne çıkar karşımıza. Güneşin yakıcılığından, yorgunluk ve hastalığın ilerlemesinden adım atmaya artık mecali kalmayan zavallı at yere yığılır. O ânı izlemek gözlerin dolmasına neden olur.. Vicdansız sahibi onu oracıkta bırakıp ilerlerken, akbabaların sevinç çığlıkları attığını duyarız sanki. :/
Yine imdada Clayton yetişir. Genci zorlayıp hatta şiddet uygulayarak, atını elleriyle toprağa gömdürür. Atlara karşı derin bir sevgisi vardır ve insanların zulmüne karşı toleransı yoktur.
Bence çocuk o an büyüdü. Filmin bundan sonrasındaki kişi aynı kişi değildi artık.
Gece kontrol noktasına ulaştıklarında, Clayton'a kumarbaz arkadaşı (James Coburn) bir teklif sunar. Bu yarışı kazanmak için 14 bin $'lık bahis oynamıştır. Aynı anda gelirlerse kazanması için izin vermesini ister. Böyle yaparsa yarışma ödülünü kendisine vereceğini söyler. Tahmin ettiğiniz gibi bizim kahramanımız bunu reddeder. Teklifin artmasına rağmen kararından dönmez.
Fakat buna rağmen dostlukları bozulmaz. Şimdi olsa cinayet bile işlenirdi. :/
Sabaha karşı Clayton fenalaşır. İçkisine afyon katılmıştır, mide ağrısından ve kramplardan nefesi bile zar zor alır. Yola çıkamaz. Saatler sonra güç bela biner atına tabi biraz geride kalmıştır herkesten.
Tam bu noktada güzel bir senaryo yazılsaydı, heyecanlı bir film izliyor olabilirdik diye düşündüm. Aklımda başta bahsettiğim Agatha'nın kitaplarında geçen sahneler canlanıyordu bir bir. Aslında bu dokuz kişinin başına bir şeyler gelir de sayıca azalarak ve birbirlerinden şüphe ederek yol alırlar umuduyla başlamıştım. Arada cinayetler işlenseydi, biz katilin kim olduğunu tahmin etmeye çalışırken; sağ gösterip sol vursaydı film. Ama olmadı, sönüktü, durağandı, yavaştı..
Filmin son on dakikasına girilmişti ve beklenen aksiyon şimdi kendini gösterdi. Oyuncu değişikliği için 80. dakikanın gelmesini bekleyen teknik direktörler gibiydi ama olsun.
İçlerindeki kadın kovboy meğerse bu yarışa sevgilisini kurtarabilmek için katılmış. Güzergâh içinde kalan tren raylarında mahkumların çalıştırıldığı alandan geçerken, kanun adamlarını yaralar ve istemese de azılı suçluların hepsinin serbest kalmasına neden olur. Onlar da üç yarışçıya pusu kurup atlarını çalıp kaçarlar. Meksikalı da yaralanmıştır.
Yarışın en gerisinde kalan atlı, olanları gördüğünde gazetecileri taşıyan treni durdurur ve yardım etmelerini sağlar. İstese devam edip kazanabilirdi; ama onurlu bir davranış sergiledi ve bu şekilde kazanan olmak istemediğini belirterek onların dönüşünü bekledi.
Kumarbaz ile Clayton, gazetecilerin sepetli motoruna binip kaçakları takip eder ve çatışmanın sonunda atlarına kavuşur. Onlara atının ölümüne kayıtsız kalan genç de yardım eder, bu yarışın kazananlarından biri de hiç şüphesiz odur.
Kadın kovboy yaptığının böyle bir sonucu olacağını düşünmemiştir ve utançla uzaklaşır.
Trenin yanına geldiklerinde yarışa üç kişinin devam edebileceğini görürüz. Aslında ödül o bekleyen yarışmacının hakkıydı ama filmde işler öyle yürümüyor..
Clayton yolu tamamlar ve onu ödüle götürecek kurdele arasında birkaç adım kalmışken atından iner ve arkadaşının gelmesini bekler. Kumarbaz geldiğinde karşılaştığı manzaraya sevinir ve atından inip yan yana yürüyerek kurdeleyi birlikte göğüsler.
Dostluk kazanmıştır. Yarışa başlayan dokuz kişiden sekizi artık o eski biniciler değildir. Herkes bir takım değişimler yaşamış, iyi insan olma yolunda adımlar atmıştır.
1908 yılında Denver Post gazetesinin 2.500 $ ödüllü 700 millik at yarışı tertiplemesinden ilham alan filmin yapımcı-yönetmen-senaristi Brooks, keşke biraz atlara yoğunlaşsaydı. Atların belirgin bir özelliği yoktu, adeta kişiliksizdi. Herhangi biri diğerinin atını sürseydi bile bunu fark etmezdik. At ve binicisi arasındaki duyguyu yansıtabilmelerini isterdim, belki bu sayede filmin içine girebilirdik.
Kurşunu Isır isminin sadece filmdeki üç beş dakikalık bir sahneyi anlatmayacağını daha fazlasının olabileceğini tahmin ettim. Biraz araştırınca bunda yanılmadığımı anladım.
'Bite the Bullet' deyimi ilgi çekici bir hikâyeden çıkmış. Bir işe; yoluna çıkacak tüm zorlukları baştan kabul ederek, şikâyet etmeksizin girişmek anlamında kullanılırmış.
Savaş esnasında yara alan askerler tedavi edilirken, ilaç ve ekipman yetersizliğinden dolayı anestezi yapılamadığı için acı çekmektedir. Acıya katlanması ve bağırmaması için de dişlerin arasına mermi yerleştirilerek ısırmaları sağlanırmış.
Kaynak
Buna benzer bir hikâyeye Çanakkale'deki müzeyi ziyaretimde denk gelmiştim. Sergilenen eşyaların, silahların, kap-kacakların arasında bir şey vardı ki insanın tüylerini diken diken etmeye yeter de artardı bile..
Bir tahta ve üzerine saplanmış dişler.. Uyuşturmadan yarasına müdahale edilen bir askerimiz ağzındaki tahta sopayı ne kadar sıktıysa, birkaç dişini orada bırakmış. Bu hepimizi çok üzmüştü o an.
Filmdeki repliğin arka planını öğrendiğimde yine aklıma geldi. :(
Bu deyime dair diğer bir rivayet de 1875'deki Hint isyanını tetikleyen bir olayla bağlantısı olduğu. O yıllarda İngilizler, sömürgesinde olan Hindistanlı askerlere yeni ürettikleri tüfekleri test etmek amacıyla dağıtıyorlar. Kurşunun tüfeğe yerleştirilmeden önce ısırılması gerekiyormuş. Kaygan olmaları için de domuz veya inek yağı sürülüyormuş.
Hindular "bize inek yediriyorlar" Müslümanlar da "bize domuz yediriyorlar" diye isyan ederler. Sonuçta bastırılmış olsa da 1947'de Hindistan'ın bağımsızlık kazanmasında işaret fişeği rolü oynar.
BilgiKaynakları
'Kurşunu Isır' deyiminin 1891 yılında Rudyard Kipling'in 'The light of the light' adlı romanında da kendine yer bulduğu filmimizin heyecanı beni pek tatmin etmese de geri plandaki hikâyesiyle etkilemeyi başardı diyebilirim.
Kelimelerin ve deyimlerin çıkış noktası ilgimi çektiği için, iyi ki izlemişim diyorum. :)
Okuduğunuz için teşekkür ederim. 🌼
Bite the Bullet isimli güzel bir şarkının olduğunu da öğrendim, buraya bırakmasam olmazdı öyle değil mi. :)
Kovboy kız geri gelmiş. Hoş gelmiş :) 6 ay olmuş mu gerçekten son kovboy yazısını yazalı. Hayretler içinde kaldım. Blockchainde zaman hızlı geçiyor.
İyi ki Trt2 yayına başlamış. Artık kovboy serisinin devamını her hafta bekleriz :)
O halde bir seri daha lazım bize. Dedektif serisi :P
Film sen anlatınca çok sürükleyici geldi bana. Konusu güzelmiş. Meksikalının dişine ilkel kaplamanın yapıldığı sahne oldukça etkileyici olmalı.
Kate'in kahraman olmasını beklemiştim ya da istemiştim diyeyim yazının başında. Ne yazık ki duygularına yenik düştü sanırım. Ve kazananın senin de yazdığın gibi bekleyen adam olması daha adil olurmuş. Clayton ve arkadaşının kazanması çok güzel olmadı dediğin gibi.
Sen anlatınca güzel bu filmler. Ben de izlemeyeli çok oldu kovboy filmlerini. Umarım sayende tekrar merak edip izlemeye başlarım.
Ama sen böyle güzel anlatınca izlemiş kadar keyifli oluyor. Tekrar geri döndüğüne sevindim. Devamını merakla bekleyeceğim. Ellerine emeklerine sağlık.
teşekkür ederim hoş buldum:) 💐
ben de inanamadım 6 ay olduğuna daha dün gibi geliyordu bana halbuki🤷♀️
zaman burada çok hızlı geçiyor..
evet Trt 2 sayesinde her pazar izlemeye devam ederim umarım ve yazmaya..
:)) güzel olurdu aslında aklımda gizemli konularla ilgili bi seri yazmak var en baştan beri ama cesaret edemedim galiba:D
anlatımı beğenmene sevindim, o anda ilkel şartlarda kaplama yaparak birinin acısını dindirdiler evet hepimiz rahat bi nefes aldık diyebilirim :)
Kate kalbinin sesini dinleyip doğru olduğunu düşündüğü şeyi yaptı yine de kahramancaydı.
Tabi Kate'in yarışı kazanmasını ben de isterdim ya da o bekleyen adamın hakkıydı..
tekrar izlemene vesile olacaksa çok sevinirim, teşekkür ederim bu güzel sözlerin için de 💕
Çok güzel olmuş ya. Etkileyici anlatımınla filmi izlemek istedim okurken. Edebi duruşuna laf yok zaten. Tebrik ederim, @sudefteri. :)
çok teşekkür ederim, beğenmene izlemek istemene sevindim ve bu güzel sözlerine.. 🌼
Temposu düşük olsada ufak kargaşaların vaktimi aldığı şu zamanda biraz olsun kaçış bulduğumda okumaya değecek bir yazı bulduğum için mutluyum. Anlatımın için çok şey söylenebilir ama en güzeli peşinden sürükleyerek başladığı noktadan bambaşka bir noktaya hiç sıkmadan ve hissetirmeden yazının bir parçası gibi götürmen çok güzel, tabi ben yine her zaman olduğu gibi bir noktada (Çanakkale) kalıyorum. Ayrıca bu film alışılagelmiş kovboy filmlerinden başka bir noktada duruyor, yeniden bir uyarlama yapılsa çok güzel bir film çıkar düşüncesindeyim. Emeğine sağlık...
okunmaya değer bulduğun ve bu güzel sözlerin için çok teşekkür ederim..
ben daha önce izlemediğim dönemlerde kovboy filmlerini basit bulurdum ama izledikçe öyle olmadığını anlıyorum.
her filmde mutlaka yaşanmışlıklara atıfta bulunuyorlar, bir mesaj vermeye çalışıyorlar en ufak en basit hikâyeye bile bunu serpiştiriyorlar.
sadece merak edip araştırınca öğrenebiliyorum.
tr bloglarında bu şekilde anlatana pek rastlamadım ama yabancı bloglar bu konuda çok iyi ve detaylı analiz ediyorlar.
o manzarayı görüp veya okuyup kalmamak mümkün değil maalesef :(
Kovboy filmleri izleyince ilk aklıma gelen senin güzel yazıların oluyor. Uzun zamandan sonra tekrar kovboy yazıları yazman çok güzel 🤗
Yazı yazmaya ben de çok ara verdim. Eskisi gibi yazamıyorum.
Herzaman çok güzel yazdığını belirtmeden geçemeyeceğim harikasın ellerine sağlık canım 😍
çok teşekkür ederim canım kovboy filmlerini gördüğünde aklına geliyor olmam çok hoş 😘
evet senin de o güzel yazılarını okuyamıyoruz, tekrar başlarsın umarım yazmaya🌼
Congratulations! This post has been upvoted from the communal account, @minnowsupport, by sudefteri from the Minnow Support Project. It's a witness project run by aggroed, ausbitbank, teamsteem, someguy123, neoxian, followbtcnews, and netuoso. The goal is to help Steemit grow by supporting Minnows. Please find us at the Peace, Abundance, and Liberty Network (PALnet) Discord Channel. It's a completely public and open space to all members of the Steemit community who voluntarily choose to be there.
If you would like to delegate to the Minnow Support Project you can do so by clicking on the following links: 50SP, 100SP, 250SP, 500SP, 1000SP, 5000SP.
Be sure to leave at least 50SP undelegated on your account.
Hocam bunda bir yanlışlık var sanırım. Son yazınız 13 gün öncesine ait ve geçen aydan bu yana 6 post yayınlamışsınız. Acaba kovboy yazılarınızı mı kastettiniz?
Kovboy filmlerine bu kadar düşkün olduğunuzu da bilmiyordum :) TRT 2’nin tekrar yayınlamaya başlamasına sizin adınıza ve böyle bir yazıyla sonuçlandığı için kendi adıma sevindim.
Kovboy filmleri hiç ilgimi çekmemesine rağmen sizin yazınızı okurken oldukça kaptırdım kendimi. Oldukça sürükleyici bir yazı olmuş. Elinize sağlık.
Böyle olsaydı herhalde türü değişmiş olurdu. İnsan böyle kötü beklentiler içine girer mi hocam :)
Son bir şey daha. Filmin ismine bende sizin gibi takıldım. İsminin hikayesi de oldukça ilgi çekiciymiş. Çanakkale hakkında anlattıklarınızı bilmiyordum, kötü oldum.
Teşekkürler, oldukça kaliteli bir paylaşım olmuş.
evet.. bir zamanlar haftada bir kovboy yazısı olurdu sayfamda ama 6 ay geçmiş fark etmemişim :(
çok teşekkür ederim güzel sözlerin için, evet izlemek hoşuma gidiyor ve anlatmak da:)
yoo bu şekilde cinayetli polisiyeli kovboy filmleri de var, katili tahmin ettiğimiz yani türü değişmezdi:)
insanlardan bi beklentim kalmadı ama kitaplar, filmler ve dizilerden hâlâ var:)
:(
İşte yine yeniden kovboy hikayeleri geri döndü :) TRT2 de başlayacağını duymuştum ama başlayıp başlamadığından emin olmamın tek yolu, senden gelecek yeni bir kovboy hikayesi idi. Şimdi emin oldum.
Bu kovboy hikayesini okuyunca; "Demek survivor denen yarışma kovboylar zamanında da varmış" dedim kendi kendime :) O zamanlar daha acımasızmış ama ölen bile olmuş.
İşte buradan da göryoruz ki aslında film değil yarışma programı yapmışlar ve film diye piyasaya sürmüşler :) :P
Bu benzetmene çok güldüm.
Ellerine sağlık.
evet geri döndü..🎈🎈
bu sözlerine çok sevindim, teşekkür ederim:)
:)) acun'u hayal ettim sepetli motoruyla yarışçıları anons edip peşlerinden gidişini :)
benziyordu ama :D
Eskiden fazla seçeneğimiz olmadığı için izlerdik kovboy filmlerini. Şimdi sizin anlatımınız insanda tekrar izleme isteği uyandırıyor.
Bunu en çok Galatasaray'ın teknik direktörüyken Lucescu yapardı. Ne 80. dakkası 88. dakikaya kadar beklerdi ve en olmayacak adamı çıkarırdı.:) Futbola aşırı düşkün olduğum zamanlardı ve dellenirdim adeta.:))
Elinize sağlık @sudefteri. Keyifle okudum. Çok güzeldi..
Posted using Partiko Android
eskiden ailecek yapılan pazar kahvaltılarının vazgeçilmez bir parçasıydı, hiçbir zaman tam olarak izleyemezdim ya başını kaçırır ya da sonunu getiremez dolayısıyla pek sevmezdim.
şimdilerde özellikle alarm kuruyorum çok tuhaf ama güzel bir anı oluyor benim için de.. hatta buraya yazarak aylar veya yıllar sonra onları tekrar hatırlatacağını düşündükçe mutlu oluyorum:)
oyuncu değişikliği için bekleyip bekleyip sahadaki yürüyen adam dururken en iyi oyuncuyu çıkarmalar.. bilmez miyim:)
Galatasaray✌
teşekkür ederim beğenmenize sevindim..
Bu yazı Curation Collective Discord Sunucusunda küratörlere önerilmiş ve manuel inceleme sonrasında @c-squared topluluk hesabından oy ve resteem almıştır. @c-squared hesabı topluluk witness'ı olarak faaliyet göstermektedir. Projemizi desteklemek isterseniz bize buradan witness oyunuzu verebilirsiniz.
This post was shared in the #turkish-curation channel in the Curation Collective Discord community for curators, and upvoted and resteemed by the @c-squared community account after manual review.
@c-squared runs a community witness. Please consider using one of your witness votes on us here
thanks🌳