Nefrusta Ormanı

in #tr7 years ago (edited)

Günaydın dostlar size bu sabah kitaptan son bir bölüm paylaşacağım. Dün paylaştığım bölümde yorumlarıyla sık sık güldürüp, arkadaşlarımın "hayırdır doctor kiminle konuşuyorsun" tepkilerine maruz bırakan sevgili @arafs başta olmak üzere @sudefteri, @baycan, @rinpoche, @tahirozgen ve @goktug0814'e çok teşekkür ediyorum. Sitede en keyif aldığım kısım bu galiba :)

Küçük bir bilgilendirme: Az sonra bahsi geçecek olan Kral Fenlolcres karakteri bitkilere büyük ilgi duyuyor. Ayrıca hayatını ok ve yay kullanımından uzak durarak geçirmiş. Sebebi ise başka bir hikaye.

Gelelim kitaba adını veren ormana;


Nefrusta ormanında ağaç çok sık değildi fakat bu özelliği onu kasvetli olmaktan uzak tutamıyordu. Ağaç olarak sadece punka ağaçlarından meydana gelmiş bir ormanın insanları huzursuz etmesi çok olağandı. Punka: yaklaşık yirmi metre boylarına kadar uzayabilen bir ağaçtı. Ağaç en tepe noktasına kadar ince gövdesiyle yükselir, gövdesinin bittiği yerde yanlara doğru dört beş metrelik dallarını açardı. Oldukça sık yapraklara sahip olan dallar; çoğunlukla başka bir punka ağacının dallarına temas ederdi. Böylece ormanın üstü neredeyse kapanırdı. Gelen güneş ışıkları ormana girebilmek için çok az yer bulabilirdi. Güneşe karşı çok misafirperver olmayan orman gün içerisinde bile nispeten karanlık olurdu. Halkın anlatılan hikayelere ilgisi de ormanın karanlık olmasından kaynaklanıyordu. Çok az insana göre muhteşem bir görüntüsü vardı ama pek çoğu kasvetli havasından ve hikayelerden korkmaktan kendini alamıyordu. Nefrusta Ormanı ile ilgili halkın dilinde kalmış hikayelerin en ünlüsü; burada büyücülerin yaşadığı, bu ağaçları onların yarattığıydı. Hikaye, büyücülerin yüzyıllar önce insanlar tarafından katledilmesiyle son bulsa da hikayeye inanan insanları rahatlatmıyordu. Kral Fenlolcres ise ormanının nispeten karanlık oluşunu severdi. Ayrıca babası Kral Korua'dan küçük yaşta aldığı kitapta yer alan bazı bitkileri sadece burada bulabiliyordu. Bitkilere olağanüstü ilgi duyan biri için Nefrusta, yanı başındaki cennetti. Kral, Üstat Mera'yı tedavide kullandığı bitkileri bulmak için Nefrusta'ya birkaç kez götürmeye çalışmıştı fakat her seferinde Üstat: “Kral’ım için canımı dahi veririm ama lütfen benden Nefrusta’ya gelmemi istemesin” cevabı verdi. Kral da onun bu korkusuna en sonunda saygı duymuştu. Her şeye rağmen Fenlolcres dışında bu ormanın güzelliğini anlayabilecek tek kişi Üstat Mera'ydı. Topladığı bitkileri kitapta yazan yazılar ile birlikte ona götürür ve kitapta bahsi geçen ilaçların hazırlanmasını isterdi. Üstat için de nadiren de olsa yaptıkları yeni ilaçlar her zaman heyecan vericiydi.


Kaynak

Nefrusta ormanına girmek için ormanı adeta kucaklayan Pinsuva Nehrini geçmek gerekiyordu. Nehir kuzeyden güneye doğru iniyor ve Nefrusta Ormanı sınırına gelince iki kola ayrılıyordu. Ormanın çevresinde nehrin yatağı daralıyor, suyun hızlı akmasını sağlıyordu. Orman çevresinden nehri yüzerek geçmeye çalışmak oldukça tehlikeliydi. Pinsuva Nehri ormanın bitiminde, güneyde tekrar birleşiyor ve yoluna devam ediyordu. Ormanı bir adaya çevirmişti. Nehri geçebilmek için Nefrusta’nın üç farklı noktasında geçitler yapılmıştı. Bunlardan biri de tabi ki saraydan gelen yolun üzerindeydi. Bu geçidi kullanarak ormana giren kafile yavaşladı. Hava oldukça aydınlık olmasına rağmen Nefrusta yine nispeten karanlıktı. Yer yer ağaçların arasından yol bularak aşağı inen güneş ışığı muhteşem bir görüntü oluşturuyordu. Nefrusta Ormanı’nı ilginç kılan en önemli şeylerden biri ise ormanda Punka dışında bir ağaç olmamasına rağmen neredeyse her ağacın altında farklı bir bitkiyle karşılaşılmasıydı. Bitkilerin genelde zehirli olması insanların merakını oldukça kısıtlıyordu. Binlerce tür... Pek mümkün değildi hepsini bilmek. En tecrübeli gözler bile bu ormanda çok rahat değildi. Zaten daha önce tecrübe etmediğiniz bitkinin peşindeyseniz çıplak elle onu aramanız, incelemeniz oldukça büyük rahatlık olurdu. Bitkiler konusunda oldukça ihtiyatlı olan Kral Fenlolcres, bu kez bu ormana bitkiler için gelmemişti. En azından burada bulunma amacı gerçekleşene kadar bakmayacaktı. Henüz ormanın içerisinde çok fazla ilerlememiş olan kafile Kral'ın el işaretiyle durdu. Acele ile atlarından inen askerler Kral'a, Prens'e ve Lord Yunar'a atlarından inmelerine yardımcı olmak için koştular. Prens askerler gelmeden atından indi. Bu tarz uygulamaları anlamsız bulduğunu her seferinde surat ifadesine yansıtırdı. Kral da atından indi ve Genç Prens'e doğru dönüp,

-Bundan sonra yürüyerek devam edeceğiz. Atlar burada kalıyor.

Askerlerden biri arkada atlarla birlikte kalmıştı. Kaf’xiel, askere bakıp “senin yerinde olmayı çok isterdim” diye iç geçirdi. Prens babasının burada tam olarak ne amaçla bulunduğunu henüz bilmiyordu. Sadece söyleneni yapmak ona daha kolay gelmişti. Yıllar içerisinde babasıyla ilişkisinin geldiği nokta buydu. Bir süre yürüdüler. Kimse ses çıkarmıyordu. Sadece Kral'dan gelecek ikinci bir emri bekliyor gibilerdi. Prens için sıkıcı olmaya başlayan yürüyüş askerlerden birinin Kral’a bir yönü işaret etmesiyle son buldu. Asker bunu yaparken ses çıkarmamıştı. Fenlolcres baktığı yerde bir geyik gördü. Aslında bu ormanda çok fazla hayvan yoktu. Beklediğinden daha kısa sürede biriyle karşılaşan Fenlolcres sevinmişti. Kral’ın arkasından yürüyen asker, usulca yaklaşıp Kral'a ok ve yayını verdi. Bir tane ok vermişti. Kalanını elinde tutmaya devam ediyordu. Kral oku yaya yerleştirdi. Yavaş adımlarla kalınca bir ağacın arkasına geçti. Ağacın yanından geyiğe bakarken okunu yavaşça gerdi. Kimse kıpırdamıyordu. Hatta askerler içinde bulundukları durum sebebiyle gerilmişti. Son istedikleri şey Kral’ın heves ile karşıladığı avının kaçmasına neden olmaktı. Prens ise gördüğü manzara karşısında sinirlenmişti. Ona göre bu mesafeden bir hayvanı vurmak bir beceri bile değildi. Ayrıca korunmasız bir canlının deneme amacıyla vurulması temiz bir ölüm getirmeyebilirdi. Yine de Kral'a askerin önünde karşı gelmesinin iyi bir fikir olmadığına kendisi ikna etti. Kral nefesini ayarladı tam atışı yapmaya hazırdı ki, aniden başını kaldıran geyik telaş içerisinde koşmaya başladı.


Kaynak

Kral olan biteni anlamamış bir ifade ile çevresine bakındı. Şaşkınlığı uzun sürmedi. Kalabalık bir grubun sesi geliyordu. Atlarını zorladıkları rahatlıkla anlaşılabiliyordu. Askerler kısa süre içerisinde Prensi ve Lord Yunar'ı, Kral'ın yanına getirip, çevresini sardılar. Kraliyet bayrağını taşıyan asker ile dört asker sesin geldiği yöne doğru ilerlediler. Amaçları mesaj vermekti. Fakat Nefrusta ormanı sık ağaçlara sahip olmasa da uzaktan net görebilmek için oldukça karanlıktı. Gelen sesler güçlendikçe ortam geriliyordu. Hatta hayatlarında gerçek bir dövüşe girmemiş bazı askerlerin yüzlerinde gerginlik okunabiliyordu. Kafxiel ise ifadesini değiştirmemişti. Ona göre askerler gereksiz telaş içerisindeydi. Kendisine oldukça güveniyor ve başına gelen herhangi bir olaydan kurtulabileceğine inanıyordu. Nitekim şu ana kadar da öyle yapmıştı. Prensin rahatlığı bu kez de bozulmayacaktı. Gelen kafile görüş mesafesine girmişti. Askerlerden oluşuyordu. Ön sırada olan askerlerden biri Nusirna'nın doğu bölgesi olan Nilaron'un bayrağını taşıyordu.
Lord Yunar, Kral'a;

-Majesterleri, gelen Lord Cenuni olmalı.

Cenuni, Kral'ın kadim dostlarından biriydi. Onları çocukluklarında bir araya getiren hikaye ayrılmalarına da engeldi. Kral için vazgeçilmez bir dosttu. Yaz döneminin bitimine doğru Puil Saray'ında yapılan toplantılar vasıtasıyla Cenuni ve diğer bölgelerdeki dostları, Kral Fenlolcres ile bir araya gelirdi. Fakat bu toplantı için henüz erkendi ve olağandışı bir durum olduğunu anlayabilmek zor değildi. Nefrusta ormanından geçen yol ise Nilaron’dan gelen kafileye bir gün kazandırıyordu. Fakat Lord Cenuni orman yolunu pek tercih etmezdi. Diğer yandan Nilaron bölgesinden gelen kafile de yolda Nusirna bayrağı ve kraliyet armasını görünce şaşırmışlardı. Birkaç metre ileride durdular. Cenuni oldukça şişman bir adamdı. Uzun sakalları, yuvarlak yüzü ve kısık gözleri ile korkutucu olmaktan çok uzak olan bu adam, iki askerin yardımını alarak atından indi. Birkaç adım attı. Kralın önündeki askerler yanlara çekilip gelen lorda yol açtılar. Cenuni eğilerek Kral’a selam verdi. Kral gülümsedi. Hatta hemen ardından gülümsemenin yerini sesli ve içten bir kahkaha aldı.

-Cenuni, sevgili dostum. Kalk ayağa. Her geçen yıl eğilmekte biraz daha zorlanıyorsun. Böyle giderse yakında krala saygısızlıktan zindanları boylayacaksın.

Cenuni de Kral Fenlolcres ile birlikte gülmeye başladı. Ayağa kalkıp eski dostuna sarıldı.

-Birkaç kilo almış olabilirim ama hala senden iyi ok kullanıyorum. Ne oldu yoksa yine bitki mi avlıyorsun?

Askerler sesli gülmemek için kendini zor tutuyordu. Kafxiel de gülümsemişti. Bu esnada başıyla Lord Cenuni'ye selam verdi. Kral ise içinde bulundukları durumun garipliğini hatırladı ve;

-Seni daha az görebilmek için Nilaron'a yolladım. Ne işin var burada?

Kral hala gülümsüyordu ama Cenuni, Kral’ın sorduğu sorudan sonra, gelirken suratında olan o karamsar ifadeye döndü. Söyleyeceği şeyden Kral'ın memnun kalmayacağının farkındaydı.

-Mejesteleri, Argin habercileri... Nilaron'da görüldü.

Tüm hakları bana aittir:)

Sort:  

You got a 3.57% upvote from @dailyupvotes courtesy of @doctorbishop!

Please upvote this comment to support the service.

Bak ya, bir de gülüyormuş yazdıklarımıza :D

Yazıyı okumadım daha ama okuyacağım :))

:D:D bekliyorum efendim :)

Güzel gidiyor, parça parça özet gibi okuyoruz. Resimler çok güzel olmuş, hikayeye uyumlu ;)

Kitabı merak ettiriyor çünkü tam cevaplayamıyoruz bir çok şeyi.

Ellerine sağlık merakla bekliyoruz devamını :))

Aslında sırayla tamamını paylaşmak istiyorum ama problem yaratabilir diye korkuyorum. Sistemi de hiç bilmediğim için...

Böyle güzel gidiyor, eğer kabul edilmezse sonra paylaşırsın sırasını tam olarak ;)

This post has received a 1.04 % upvote from @drotto thanks to: @doctorbishop.

Gül sen gül :D Neden son bu, tamamı baskıda mı yoksa :)

Henüz değil ama bir gün olacak. Tüm hikayeyi de paylaşamayacağıma göre şimdilik burada bırakalım :)

Tabi ki,takılıyorum sadece :) O bir gün en yakın zamanda olması dileğiyle .

Çok teşekkür ederim. Olursa ilk burada paylaşırım zaten :D

soylular, askerler, büyücüler ve gizemli bir orman. hikayenin tamamı merak edilmez mi?

Sağolun :) dilerim kısa zamanda sizinle paylaşabileceğim bir hale gelir :)

devamı gelecektir herhalde?

Hocam halihazırda 54.000 kelimelik roman şeklinde var. Ara ara içinden paylaşıyorum ama artık yayınevleri ilgilense iyi olacak. Burada daha fazla devam etmeyi düşünmüyorum şimdilik

You got a 3.50% upvote from @minnowvotes courtesy of @doctorbishop!

Kral Fenlolcres ormana bitkiler için gelmediyse ne için geldi acaba, güzel gidiyor, akıcı. Bir ara avlanıyor, geyik kaçıyor falan ama sanki onun için de gelmedi ormana. Bakalım sonra ne olacak.

Spoiler vereyim o zaman çünkü kitap çıkana kadar daha fazla paylaşmak niyetinde değilim:) oğluyla ilişkilerini kendi ilginç yöntemiyle düzeltme niyetindeydi ama asıl mesele argin habercilerinin krallıkta görülmesiydi. Arjina'nın gördüğü ışıktan oluşan kuşu hatırlıyor musun?

Evet birbirlerinden yardım istiyorlardı aslında ama bilmiyorlardı bunu, yeşil gözleri vardı diye hatırlıyorum.

Hah işte o argin habercilerinden biri :)

Kitap çıkınca haberimiz olacak mı? :)

İlk burada söyleyeceğim söz :) fakat epey uzun bir süreç olur sanıyorum :(

Peki, o zaman kolay gelsin, tutmayayım da çabuk bitsin. İyi geceler.

İyi geceler efendim:) umarım rüyanızda renkli filler görürsünüz :)

Bahsi geçen haşktan biri olsaydım, ben de en çok büyücü hikayesine inanırdım orman için. Ve acaba gizlenmiş büyücüler var mı diye arar dururdum ormanı :) Belki de o geyik bir büyücüydü :))

Buarada evet bu sitede en keyif veren şey yorum alabilmek kesinlikle katılıyorum. :)

Eline sağlık. 👍👍👍

Teşekkür ederim :) hikayeler şimdilik bu kadar. Bir süre insanlara sallamaya devam edeceğim :D

You got a 2.11% upvote from @emperorofnaps courtesy of @doctorbishop!

Want to promote your posts too? Send 0.05+ SBD or STEEM to @emperorofnaps to receive a share of a full upvote every 2.4 hours...Then go relax and take a nap!