Sevgili Günlük #29 | Geçen Mayıs
Mayıs ayının bu son gününde seyrettiğim iki güzel filmi de "izlediklerim" içine kaydettikten sonra, bir şeyi fark ettim. Hep benzer şeyler etrafında dönüp durmuşum. Aynı yoldan giden diziler ve aynı olayları değiştirerek anlatan filmler.
Her ne kadar defterime not alsam da burayı da dijital bir günlük olarak görmeye ve o şekilde kullanmaya devam ettiğim için bazılarından bahsetmek istedim biraz. :)
Her pazar olduğu gibi yine western filmler vazgeçilmezim olmaya devam etti. Nedendir bilinmez kayıtlı birçok filmim olmasına rağmen illa TRT2'yi açıp uykulu gözlerle ekran karşısına geçmek fikri bana hâlâ çok cazip geliyor. Herkesle birlikte izliyor olmaktır belki de bu düşüncenin kaynağı. Aile babalarının pazar kahvaltılarına bir renk katması gibi belki de benim için. :)
Dilimize Aşk ve Kin adıyla çevrilen Three Violent People filmi aklımda kalanlar arasında. Daha önce de izlemiştim gerçi ama bu hiç sorun değil. Manzara ve kostümlerin etkisiyle geçmişteki olaylar gözümüzün önünde bir kez daha yaşanır kılınıyor. Hatta filmdeki dağ manzarası için şöyle denildi:
"Oradaki dağlar o kadar güzeldir ki uygun sözcükleri bilsen, Tanrı ile bile konuşabilirsin."
Three Violent People
Aklıma Hz Musa ve Tur Dağı'nı getirdi bu sözler. Kesinlikle amaçlanan da buydu bence. Orada yaşanan ve anlatılanla bağlantı kurmak. Ama yine de tuhaftı.
Hikâyenin özü ise Kızılderililer'i katledip sahip oldukları her şeye el koymalarından sonra kurulan geçici hükümetin; kendi vatandaşlarının topraklarına, mallarına ve hatta canlarına da göz dikerek yaptığı zalimliklerdi. Neyse ki o bir avuç toprak elden gitmedi ama zaten daha önce kimindi ki?
Senin olmaması gereken bir şeyi başkasına kaptırmamak için verilen mücadele, bu uğurda verilen canlar.. Hem şöyle diyordu biri:
"İnsanın kahraman olarak ölmesi, zamanından önce öldüğü gerçeğini değiştirmiyor."
Three Violent People
Ölümden söz açılmışken Netflix'teki Fatma dizisini de bitirdim. Zaten 6 bölümden oluşuyordu. Saatlerce ve sezonlarca süren şeyleri izlerken sıkılıyorum. O yüzden böyle mini diziler tam bana göre.
Arkadaşlarımdan gelen "Nasıl diziydi, izlenir mi?" sorularına "Dişi Dexter'dı" cevabını verdim. "Ooo o zaman izlenir." yanıtlarını alınca keyiflendim. :) Özellikle bir arkadaşım, Dexter'ın yeni sezonunu iple çekiyordu ama ben daha ona yetişememiştim, nerede kaldığımı dahi unuttum. 🤦♀️ Kesinlikle bitirmeliyim.
Fatma'ya gelecek olursak; silik, sessiz bir karakter. Neredeyse hiç görünmüyor, kimse görmüyor. Sanki hiç var olmamış gibi. Yanlarından öylesine geçip gidenler vardır ya yüzünü bile hatırlamaz kimse. İşte onlardan biriydi, Agatha Christie kitaplarındaki Dedektif Poirot'un bahsettiği silik tiplerdendi Fatma. Hani okurken hiç ummadığınız, yer yer üzüldüğünüz ve kitabın sonunda katil çıkan o sessiz, ürkek bakışlı kadın var ya işte o Fatma'dır. Kısacası 'Kadın psikopat çıktı Rıza Baba.' 🙅♀️
İtiraf etmeliyim ki izlerken içimin rahatladığını hissettim. Bende mi bir sorun var derken çoğu kişiyle aynı duyguları paylaştığımızı gördüm. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan bir kadının adalet dağıtıcısı rolüne bürünmesiydi belki de buna sebep. Hele ki adalete olan güvenin yitip gittiği şu zamanlarda..
Ufak tefek mantık hatalarını görmezden gelebilirseniz izlenilebilir.
Göz önünde ol. Saklanmak zorunda kalmazsın.
Fatma Dizisi | Mehmet Yılmaz Ak
Şuna da değinmeden geçemeyeceğim. Netflix isim bulma konusunda bir saniye bile düşünme gereği duymuyor galiba. Bu izlediğim üçüncü yerli yapımdı. Hakan, Atiye ve Fatma. 🤷♀️
Biraz düşünselerdi Fatma yerine 'Görünmeyen/Hayalet Kadın' türevi herhangi bir şey yapsalardı daha çok kişiye ulaşabilirdi.
Ben cinayetten hızımı alamamış olmalıyım ki yarım bıraktığım Masum dizisine devam edip bitirdim lakin umduğumu bulamadım. Ne beklediğimi de bilmiyorum çünkü herhangi bir yorum/bilgi vs okumamıştım ama zihnimin bir tarafında övülerek anlatıldığını hatırlar gibiydim. 8 bölümün sonundaysa 'Ben ne izledim?' surat ifadesiyle kalakalmıştım. 🤷♀️
Aklımda tek bir sahne var. Emel kocası Tarık'ın hal ve tavırlarından endişelenip, hayali komutanıyla konuşmasına da şahit olduktan sonra kayınvalidesine giderek olayları anlatıp yardım ister. Gelen cevap: "Sebze yemeği yap." 🙎♀️
Nur Sürer'in rol yapmasına da gerek yok. Öylece otursa bile ben kendisinden tırsıyorum. Her an her şey olabilir gibi geliyor. 🧟♀️
Sonrasındaysa benzer türde izlediğim iki film Oksijen ve Kabuktaki Hayalet güzeldi. Ada filmi tadını aldım. Belki de yıllar yıllar önce gerçekleşen şeylerin filmlerini şimdilerde izliyorduk, fragman gibi. Belki de neyin gerçek olduğunu bile bilmiyoruz. Ninja Kaplumbağalar çizgi filmindeki 'Beyin' ile bağ kurdu zihnim ister istemez, Kabuktaki Hayalet'i izlerken. 1995'deki Japon animesinden uyarlanmış zaten.
Dondurulmuş bedenler furyası da vardı bir zamanlar. Bu dünya o kadar güzel ve yaşamaya değer mi de insanlar ölümsüzlüğün sırrını arayıp benliklerini nakletme derdine düşmüşler. Hele ki dünyayı yaşanmaz hâle getirdikten sonra. (Dünya güzel de insanlar kötü.)
Biz de böyle filmler izleyip şaşırıyoruz güya. Aslında şaşırmamıza şaşırmak gerek de işte bilemiyorum.
Neyse ki keyifli olanı sona saklamıştım. Buraya kadar okunacağını pek düşünmediğimden, kendi kendime rahatça saçmalayabilirmişim gibi geliyor. 🙆♀️
Şu an gecenin bir yarısı; mutfak masasında davlumbazın o loş sarı ışığında, su sesiyle harmanlanmış kalimba dinlerken elimde kalem ve habire bir defterin sayfalarını karalayıp duruyorum.
Benim çoktan uyumam gerekiyordu. Belki de Farah Yurdözü'nün aşırı uzaylı ve metafizik varlık içeren videolarını izlemeyi azaltmam gerekiyor. Uyumamak için bir şeyler yazıyormuşum gibi geliyor şu an. :) Ne çok konuşasım varmış. Olsun n'apalım.🦉
Son olarak Hz Yusuf dizisini anmasam olmazdı hatta biraz ayıp olurdu. Üç-dört yıldır Ramazan ayında baştan sona izleyerek hatmetmem yetmiyormuş gibi Tv'de gördükçe de başından kalkmadan izledim. Repliklerini ezbere bildiğim başka bir dizi var mı emin değilim. Hele son aylarda bir youtube kanalı keşfettim. 7/24 yayınlıyor diziyi. İki günde tüm bölümler bitip başa sarıyor. Ne zaman anasayfaya baksam o videoyu görüyorum ve biraz izlemeden ayrılamıyor, bu döngünün içinden çıkamıyorum. Saplantı hâline mi geldi bilmiyorum ama izliyorum. Delilik bu resmen. 🙈
En sevdiğim birkaç sahnesi var, arada onları açıp yine izliyorum. Meyve dolu tabakla çook yavaş yürüyüş ve ellerini kesen kadınlar.
Kralın iki gece üst üste gördüğü o korkunç rüya ve onun yorumlanması. Hem korkuyorum hem bakıyorum. Nil'den çıkan 7 besili ineğin, suların çekilip çöle dönmesinin ardından toprağı yararak çıkan 7 cılız inek tarafından yutulması beni ürkütüyor her defasında. 🙊
Sonra Zavira Zindanı'ndan çıkan mahkumların tepelerden sevinçle koşmaları. Kardeşi Bünyamin'e Yusuf olduğunu söylediği yer ve Züleyha'nın gözlerinin açılıp gençleştiği sahneler en sevdiğim.🎈
Ben bunları sayıyorken tüm bölümler gözlerimin önünde yeniden oynuyordu adeta. Galiba birkaç sahne izleyeceğim şimdi. (İzledi :)
Sonra bir gün gözünü açıyorsun, hiç bilmediğin bir hikâyenin içindesin. En zor olanı da ne biliyor musun? İnsanın kendi hikâyesini anlatması.
Başkalarını anlatmak kolay. Zaman geçiyor bir bakıyorsun ben kendimi hiç tanıyamamışım. İnsan dışarıdan kendine bakamıyor.
Fatma Dizisi | Uğur Yücel