çocuk büyütmek?
herkesin harcı olmayandır. biyolojik yeterliliğe sahip olan herkesin çocuk yapmasını doğru bulmuyorum. örneğin ben, hayatımın hiç bir döneminde çocuk sahibi olmayı düşünmüyorum. öyle bir sabra sahip değilim ve çocuk dediğin şey 18-20 sene boyunca karakterini ilmek ilmek işlemeniz gereken tam zamanlı ve ücretsiz bir iş. tiyatro bölümü öğrencisiyim, arada harçlığımı çıkarmak için o bahsettiğiniz doğum günü kutlamalarında animatörlük yapıyorum, bir kreşte haftasonları, özel bir okulda da hafta içleri çocuklara yaratıcı drama eğitimi veriyorum . aile ve çevre anlamında da etrafımda çok fazla çocuk var.
animatörlük yapabilmek ve okullarda çocuklarla çalışabilmek için "çocuklar için yaratıcı drama" seminerlerine katılıp sertifikalar aldım. çocuklara yanlış yaklaşımda bulunmamak için çocuk psikolojisi ve gelişimi üzerine bir kamyon kitap okudum.
hem okuldaki hem de çevremdeki çocukların genelinde gördüğüm bir kaç sıkıntılı durum var.
aşırı şımarık ve inatçılar, aileleri çocukların yanlış birşey yapabileceklerine olan inançlarını törpülemiş, bir hata yaptıklarında özür dilemektense karşı tarafı suçlama mantığı gelişmiş çocuklarda. hayır'ı cevap olarak kabul etmiyorlar.
ailede bir otorite figürü yok, ebeveynlerin çocuklarla arkadaş olma mantığı almış yürümüş, çocuğun ne öğretmenine ne de etraftaki büyüklere saygısı var. büyüğüne saygı göstermeyen, yaşıtına hiç göstermiyor haliyle.
teknoloji bokuna doğdukları andan itibaren batmış durumda çocuklar. eğitim verdiğim özel okuldaki çocuklarım 7-14 yaş aralığındalar. istisnasız hepsinin elinde akıllı telefonlar, ipad'ler, evdeki tam takım play station'lar, wii'ler, laptoplar vs. çocuklarda sosyal yetenek sıfır. arkadaşlarıyla telefondaki oyunlardan başka birşey konuşamıyorlar.
çok rahat yalan söylüyorlar, bir takım etik değerlerden yoksunlar. örneğin bir derste arkadaşının kulaklığını çalan bir öğrencim vardı, açık olan çantasının içinde gördüm kulaklığı ve nerede olduğunu sordum. bilmediğini söyledi, peki çantandaki kulaklık kimin diye sorunca, benim diye cevap verdi. peki dedim, arkadaşlarının yanında uzatmak istemedim ama ders çıkışında yanıma çağırdım ve arkadaşının olan birşeyi izin almadan almanın çok yanlış birşey olduğunu söylediğimde kulaklığı çantasından çıkarıp kafama fırlattı ve bağıra küfrede çıktı sınıftan. bunu yapan çocuk 8 yaşında. ailesini çağırdım okula, konuşabilmek ve evde çocuğa yaklaşımlarını doğru ve yanlış nedir diye kesin çizgilerle belirlemelerinin düzgün birey yetiştirmek konusunda önemli olduğunu anlatmak için. babası biraz sinirlendi, nasıl çalar, hiç birşeyini eksik etmiyoruz diye. annenin verdiği cevap çok daha tuhaftı, çalmamıştır. çantasının içine atmış, nerede olduğunu sorduğumda bilmiyorum diye cevap verdi, ders çıkışı sorduğumda çıkarıp bana fırlattı dedim. kadın "şaka yapmıştır" diye cevap verdi. e peki kulaklığını kaybettiği için ağlayan çocuk ne olacak? çocuğunu her konuda haklı gören, haksız olduğunu anladığı konularda da çocuğu haklı çıkaracak mazeretler üretmeye alışmış bir ebeveyn portresiyle çok sık karışlaşıyorum.
çok manipülatifler. ağladıkları veya avaz avaz bağırdıkları zaman çocuklarının sesine bile katlanamayan anne babalar çocuğa çenesini kapatsın diye istediklerini verdikleri veya yaptıkları için, ailelerini parmaklarının ucunda döndürmeyi öğrenmişler. bunu diğer yetişkinlere/öğretmenlerine uygulayıp da ailelerinden aldıkları tepkileri alamayınca sinir krizleri geçiriyorlar ve saldırganlaşıyorlar.
her istedikleri yapıldığı için gözleri doymuyor. nerde, ne gördülerse istiyorlar ve alınmayınca kıyametler kopuyor.
babalar tamamen saf dışı bırakılmış durumda genel olarak. anne, babanın çocuğun gelişimi ve karakterinde söz sahibi olmasına izin vermiyor kesinlikle. sanki evlenirken çocuğu çeyizinde getirmiş gibi. baba çocuğa kızdığında anne de babaya kızıyor ben çocuk, nasıl olsa annem beni korur diye gittikçe pervasızlaşıyor.
başkasının evinde beğendiği herşeyi alabilmek istiyor, özellikle 2-5 yaş aralığı bu. o başkasına ait lafı lügatlarında yok. mesela ikiz kuzenlerim var, kız olan ne zaman babaanneme gelse kadının kepçelerini, tahta kaşıklarını falan çantasına doldurup evine götürür. ne babaannem, ne amcam, ne de yengem birşey demez, hatta gülerler. ama bu, çocuğun yarın bir gün bir başka insanın evindeyken "aa bu bizim evde yoktu" diyip çantasına atmasına engel olmaz. çünkü engellenen bir davranış değil, aksine kahkahalarla desteklenen bir davranış bu.
bunlar bi oturuşta aklıma gelenler, zorlasam daha neler çıkar. bu çocuklar yarının bireyleri olacaklar. ben açıkçası böyle bireylerin arasında yaşamak istemiyorum ne yalan söyleyeyim. okuldaki çocuklarıma kendimce paylaşmayı, saygıyı, dürüstlüğü ve karşısındakinin düşüncelerini dinlemeyi öğretmeye çalışıyorum. gerçekten sivri ve başta karakterinden tiksindiğim ama pes etmediğim bir kaç çocukta, haftada sadece bir kaç saatimi tam anlamıyla onlara vererek kaydettiğim gelişmelere inanamıyorum mesela.
çocuk yetiştirmek düzgün psikoloji istiyor. benim sahip olamadıklarıma sahip olsun, astronot olsun, doktor olsun, her sanat dalıyla uğraşsın, derslerinde birinci olsun, şu kursa gitsin, istediği her oyuncağa teknolojik alete sahip olsun kafasıyla çocuk yetiştirenler, gümbür gümbür gelen bencil, yalancı, umursamaz, saygısız ve kimseyi önemsemeyen nesilin yaratıcıları gördüğüm ve tecrübe ettiğim kadarıyla.
kuzenlerimde ve erkek arkadaşımın yeğenlerinde, etrafımızdaki diğer çocuklarda da bunlar var. sen onlar varken kimseyle konuşlanıyorsun, tüm ilgiyi istiyorlar. ve sen pes edip konuşmanı yarıda kesene kadar tepende zıplıyorlar. mesela ben okulda bir çocuğumla konuşurken, bir başkası lafa girmek istediğinde ona beklemesini ve arkadaşıyla konuşmaya bittiğimdr ona da zaman ayıracağımı söylüyorum ve bu zamana kadar hep sözümü tuttum. bi çocukla konuşmam bittiğinde bekleyen çocuğuma mutlaka döndüm ve tüm ilgimi verdim. böylece onlar benimle konuşmak isteyip de ben "ben birazdan sana zaman ayıracağım, ama şu an konuşmama devam etmem gerekiyor" dediğimde peki öğretmenim diyip yanağımdan öpüp arkadaşlarıyla oynamaya gidiyorlar, çünkü onları unutmadığımı, her seferinde sorun neyse yanlarına geleceğime ve çözeceğime güveniyorlar.
"hayır"ı anlamayı ve kabul etmeyi öğretiyorum kreşteki çocuklarıma 3-5 aydır. üstelik minik doğaçlamalarla. örneğin bir çocuğumu ebeveyn yapıyorum, diğerini de çocuk, ve çocuk olan yemekten önce şekerleme yemek istiyor. ebeveyn olan çocuğu da, hayır'ı kabul etmeyenlerden seçiyorum. bir bakıyorsun o çocuk, o inatçı çocuk kalkıyor, tane tane açıklıyor "çocuğuna" neden yemekten önce şekerleme yememesi gerektiğini, bunun kötü olduğunu, karnını ağrıtacağını. böyle böyle bir sürü velimden harika dönüşler aldım.
önümde sadece tek bir örnek var, ya bu nasıl güzel çocuk yetiştirmektir dediğim. ve eğer ki bir gün sözümü yiyip anne olmaya karar verirsem sadece bu kadını örnek alacağım. 2 tane kızı olan samimi bir aile dostumuz var, ilk bebeklerine hamileyken alt katımıza taşınmışlardı, sonra aile gibi olduk, çocuklar önümüzde büyüdü, bir ordan taşınsak da kopmadık hiç. kızların arası 3 yıl. birlikte büyüdüler. 4 yaşında ikisi de anaokuluna gitti. ama 4 yaşına kadar evde televizyon sadece annenin seçtiği kanallarda ve günde yarım saat olarak kısıtlıydı. evdeki telefon ve laptoplara çocukların el sürmesi bile yasaktı, çünkü anneleri daha küçük yaştan çocuklar her telefon istediğinde, bu sizlerin sağlığı için çok zararlı, ancak bizim gibi çok büyük olduğunda kullanabilirsiniz diye tane tane anlattı kaç kere yanımızda. çocuklarıyla her gün birlikte yemek yaptı o kadın. çocuklarını eğitmek ve eğlendirebilmek için bir sürü faaliyet kitapları vardı mesela evde, evin 1 odasını çocukların oyuncakları ve elişi faaliyetlerine ayırmışlardı, o odanın toplanması hala çocukların sorumluluğu. büyük kız, kardeşi olunca kıskançlıktan oyuncaklarını parçalamıştı mesela. ceza olarak da parçaladığı oyuncaklar çöpe, kalan tüm oyuncaklar da çocuk esirgeme kurumuna gönderildi. hiç unutmuyorum, anneleri bir takvim yapmıştı kızına, biraz farklı bir takvim ama. evde yaptığı işlerden puan kazanıyor, her gün o puanlar toplanıyor ve belirli bir puana ulaşınca 1 adet oyuncak alınıyor. pahalı oyuncakların puanı da ona göre tabi. yaptığı işler de, 2 saat kardeşiyle oynama, annesine alışverişte neler alınacağı konusunda yardım etme ve listeden okuma anneyle birlikte spor yapma, babayı işten geldiğinde öpme, dişlerini fırçalamak gibi şeylerdi. annesi onlarla hiç bebekle konuşur gibi konuşmadı, hep karşılarında büyük biri varmış gibi herşeyi açıklayarak konuştu. sonrasında o çocuk büyüdü, geçenlerde ziyarete gittik. şimdi 9 yaşında. artık zeka geliştirici oyunlar ve masa oyunları dışında bebeklere ihtiyacı olmadığına karar vermiş, kendisi annesine oyuncaklarını yıllar önce gittikleri çocuk esirgeme kurumuna bağışlamayı teklif etmiş. kardeşi de aynı şekilde, evde 2 kedi 1 köpekle büyüdükleri için çok merhametli ve hayvansever çocuklar. kedi ve köpeklerin mamalarını ve sularını değiştirmek, onları taramak kızların işi mesela. hatta büyük olan kedi tuvaleti temizleme işini de anne babasının elinden almış, her gün kedi kakası topluyor kuzum. :) arkadaşlarıyla ilişkileri harika ama bu çocuklar yaşıtlarının ablası gibiler, çok daha olgun, çok daha sakin ve bilinçliler.
çocuklarınıza vermeniz gereken tek şey zaman. gerçekten. salak saçma oyuncaklar, telefonlar, ipadler değil. tatil günlerinde kendi çocuğuna katlanamayan, eline telefon tablet tutuşturan anne babalar, aynı zor karakterdeki çocuklarını okula yollayıp, o çocuğun neredeyse tıpatıp aynısı 30 öğrenciyle daha uğraşan öğretmenin üzerine salıyor resmen. çocuklarınızla konuşun. ceza kötü birşey değil, sınırlarını bildiğiniz sürece. çocuğun her yanlış hareketin bir sonucu olduğunu bilmesi, ileriki hayatında hukuki boyuttaki cezalarla karşılaşmasını önler en azından. şimdi çıkan pedagogların önerileriyle çocuk yetiştirmeye kalkarsanız bencil ve narsist tiksinç bireyler yetiştireceksiniz çünkü.
mutlu, saygılı, dürüst ve merhametli insanlar yetiştirmek, kendinden başka kimseyi önemsemeyen tuhaf yaratıklar yetiştirmekten daha güzel, daha gurur verici bence.